Ne Zaman Robotlaştık?
İnsan olmanın gereği olan duygu ve düşünceleri zaman geçtikçe yerine getiremiyor olduk. Doğduğumuzdaki o masumiyet ve olumlu düşünceler, git gide bizleri gerçek hayata hazırlarken tüm duygularımızı ele geçirip, bizi mantık aramaya itiyor. İş hayatının sorumlulukları ile birlikte insani duygularımızın izleri kayboluyor.
Farkında mıyız, etrafımızda olan birçok duygusal olaya verdiğimiz tepkiler sıradanlaştı? Hiçbir şeye şaşıramıyoruz. En içten konuşmaların ardında bile kötü niyet arıyoruz. Her şeye rağmen olumlu düşünmeye ve gülmeye devam edenlere Pollyanna gözüyle bakıyoruz.
Peki, ne zaman robotlaştık? Ne zaman tüm insani duygularımızı geride bırakıp, her şeyde kötü niyet arıyoruz; O anki güzellikleri göremeyip kötü düşüncelerden çıkamıyoruz? Ne zamandır paylaşılan yazıların, videoların arkasında farklı niyetleri, pazarlama düşünceleri kuruyoruz ?
Belki de bazılarımız iş hayatına öyle kaptırıyor ki kendini, yaşanılan dünyaya ayak uyduramıyor. Duygularımızı sömüren çalışmalar, paylaşılan videoların ardında hangi markanın yatıyor olduğunu araştırmamıza yol açıyor. Evet, herkes işini yapıyor ve yapmaya çalışıyor; ancak bazı şeylerin değerininin yitirildiğini görmek oldukça üzücü.
Sevinçli olayları, mutsuz haberleri paylaşırken çekiniyoruz. Çünkü paylaşılırsa “yanlış anlaşılma” korkusu duyuyoruz. Mutlu olduğun bir anı paylaştığında nispet yapıyor; olumsuz bir hissini paylaştığında ise ajitasyon yapıyor olarak eleştirilerini görebiliyoruz. Ne paylaşmak istiyorsak onu paylaşmak varken, paylaşımlarımızı başkaları ne diyecek düşüncesiyle kuruyoruz.
İçtenlikle paylaşılan yazılara karşı önyargılı ve eleştirel yorumları görmek moralleri bozuluyor. Zaten düşündüğümüz şeyleri dile getirirken zorlanan bir milletiz; biri düşüncelerimizi dile getirdiğinde “işte bu! ben de böyle düşünüyorum” diye motive olurken, altında yatan negatif eleştirilere sinir oluyoruz.
Sosyal hayatında mutlu olmayan kişiler, hem iş hayatında hem de sosyal ilişkilerinde negatiflik saçmaya devam ediyor. Paylaşılan şeyin ne olduğunun önemi olmaksızın, olumsuzlukları dile getirenlere şaşırmamaya başlıyoruz.
Yaşadığımız problemleri doğrudan dile getiremediğimiz için, sosyal medyadaki hesaplarda imalı söze sıkça rastlıyoruz. Neyden çekiniyoruz? Doğrudan sorunlarımızı söyleyemeyip, alıntı replikler ve alıntılı sözleri paylaşmamızın asıl nedeni ne?
Son derece içtenlikle çekilmiş intihar videosunda bile empati yapıp, durumun vahametini değerlendirmek varken, viral reklamdır diyen çok sayıda yazı ve düşünce gördük. Bu durum çoğu kişi gibi beni de sinirlendirmiş olsa da, bu düşüncelere sahip kişilere çok da kızmamalıyız belki de; çünkü öyle başarılı viral reklamlara şahit oluyoruz ki, kafalar karışıyor. Öyle çok film ve dizi izliyoruz ki, her şeyde bir macera ve entrika arıyoruz. Sade, yalın hislerini düşüncelerini paylaşanların ağır eleştiriler alabildiklerini görüyoruz. İş hayatındaki mutsuzlukları dile getirip, işine ara veren pek çok kişiye tanıklık ettik 2014 yılında; paylaşımların ardında kötü niyetli yorumlara rastladık. Her zaman da rastlayacağız. Ne yazık ki herkesten empati kurmasını, olumlu olmasını bekleyemeyiz.
Teknolojinin ilerlemesiyle iletişim çağında olduğumuzu düşünürken, iletişimde zorlandığımız durumlar hiç de az değil. Evet, çok şey duygularımızı köreltiyor, ancak insan olduğumuzu unutmamalıyız. Robot gibi davranarak insanlık olgusu çürümeye başlıyorsa, alarm zilleri çalıyor demektir. Ve filmlerde gördüğümüz o robotlar gözümüze çok daha insani geliyorsa durup bir daha düşünmek gerekiyor.
Comments
Selamlar Ceyda,
Aktif olarak mesaini harcadığın, harcadığımız sektöre ait dinamikleri düşününce hayatlarımızın bu hale gelmesi bile olağan gözüküyor. Dengeleri biraz bozup, herhangi bir tarafa yardım adım dahi fazla atınca, bakmışsın kafalar trilyon!
İşin içinde “marketing” olan bir şeyler söz konusu ise ve biraz da başarılıysan, sokakta attığın adım başına gördüklerini değerlendirip, kampanyaları kurgulayıp olayları çözerken yakalıyorsun kendini. İşte o zaman senin de dediğin gibi insanlıktan demir alalı biraz olmuş oluyor.
Son paragrafta dikkatimi çekti, “bu çağda bile” iletişim kurmak da sıkıntılar yaşanabiliyor demişsin. Çok da haklısın, çünkü marka dahil her kesimden insan iletişim kurmuyor sadece “iletiyor”.
Kimse dinlemek istemiyorken, dinletmenin peşine düşüyor ve iletişim kurmak pek de mümkün olmuyor. Ne getirir ne götürür bilemiyorum. Ancak herkesin kendine ayırması gereken özgür zaman dilimini arttırmasından yanayım.
Ellerine sağlık!
Arda Selam,
Çok teşekkür ederim yorumun için. Kendine zaman ayırmayıp işten kafayı kaldıramamak çok tehlikeli bir durum gerçekten, sana katılıyorum.
sevgiler.
Duyguları forwardlıyoruz ilerde bir tarihe. Bunu yapmak zorunda kaldık. Çekinmek değil aslında kaçınılan söylediğinde yalnız kalmaktan korkuyoruz. Doğru konuşmak zor bir dünya.
Eşyaya değer verip tüketim toplumu olmaya adım attığımızda, bankalardan kredi alıp ödeyemediğimizde, patrona sadık olup işimizi doğru yaptığımız halde alamadığımız maaşımızda, sokaktaki dilencilerin sakatların sahtekar olduklarını öğrendiğimizde (Not: onlar bizden çok kazanıyormuş yaa), duygularımızla hareket ettiğimizde sonuçların tokat gibi yüzümüze çarpmasıyla… maalesef robotlaşmaya başladık.
Yazdığın saçmalıkların hepsini okuma zahmetine katlanmadım herşeye açıksan bunu da onayla yazdıkların gerçekten saçma ki aşağılamıyorum bunu diyerek. Senin bunları yazarak kime seslendiğin, hangi insan grubunu falan kastettiğin hiçbiri belli değil apaçık bir duygu sömürüsü başka bişey değil bu satırlar.
@Sosyal hayatında mutlu olmayan kişiler
Sosyal hayatım falan yoksa mesela bu olasılığı düşündün mü hiç?? Geçmişimdeki o – sonradan başıma gelicekleri de bilmeden tabi – o büyük bir öfke, kızgınlık duyduğum insanlar için şu anda yapabileceğim bişey olmadığı için sana ortamda öfke kusmamım da bir anlamı yok.
Ne mutlu ki, yazı amacına ulaşmış ve seni sorgulatmış. Yorumların için teşekkürler.
siteni beğendim 🙂
teşekkür ederim 🙂