İş Hayatı İnsan Tabiatına Aykırı

İnternet sektöründe çalışanlar bilir, ajanslarda ve start-uplarda günü kurtarma odaklı pek çok iş yapılıyor. Günü kurtaralım, müşterileri memnun edelim derken “acil” konu başlıklı mailler, “bu daha öncelikli” denilen tasklerle geçen saatler, sinir ve öfke getiriyor. Sabırsızlıklar daha çok aceleye, acele işler daha çok hatalara yol açıyor.

Kendimizi işe öyle kaptırıyoruz ki, hayatın yanımızdan geçip gittiğini fark edemiyoruz. Ulaşmak istenilen hedefe her bir adımla yaklaşıldığı düşünülürken uykusuz geçen geceler, günler ve yıllar ile çalışmalar verimsizleşiyor. Heyecanla başlanan işyerlerine artık ayaklar gitmemeye başlıyor ve sonrasında gelsin Pazartesi Sendromları”, “Cuma geldi, oh ne iyi geldi” yazıları… Kulağa eğlenceli gelse de, durumun vehametinin farkında değiliz. Çalışmaktan gözleri parlayan kişiler çevremizde azaldıkça, hevesler kırılıyor, motivasyon ve enerjiler düşüyor.

Gittiğim bir konferansta Psikiyatrist Dr. Erdoğan Çalak’ın sözleri aklımdan gitmiyor: İş hayatı insan tabiatına aykırıdır. Oysa çoğu kişi hayatını işine odaklayarak yaşamayı seçiyor. Türkiye’de yaşam koşulları göz önüne alındığında çalışmadan geçirilecek bir zaman düşünmek güç ancak yine de hayatımızın yalnızca iş olmadığını fark etmeliyiz.

Dişini tırnağına takıp çılgınlarca mesai yapan, kendine, ailesine ve arkadaşlarına zaman ayırmadan gecesi gündüzü olmadan çalışan, emek veren güzel insanlar yavaş yavaş enerjilerini kaybetmeye başlıyor. Zamanı kendimize ayırmadığımız ve dinlenemediğimiz için tükenmişlik sendromları kaçınılmaz oluyor.

İş hayatı insan tabiatına aykırıysa, iş dışında kendimize ve sevdiklerimize mutlaka zaman ayırmalıyız. Türkiye gerçeğinde çalışmadan yaşamanın güç olduğu düşünülürse, çalışmaktan vazgeçmemeliyiz ancak kendimizi de unutmamalıyız. Herkesin yıprandığı, tükendiği dönemler vardır. Böyle bir dönemde rahatlamalı, kafamızı boşaltmalı, pozitif kişilerle bir araya gelmeli ve gerekirse yardım almaktan çekinmemeliyiz. Kendimizi mutlu edecek hobilerle, uğraşlarla ilgilenmeli, enerjimizi geri getirmeliyiz.

Daha önce hiç denemediğiniz, zamanınızın olmadığını düşündüğünüz şeylere bir göz atın ve yapmayı deneyin.

  • Bisiklete binmek
  • Dans etmek
  • Dağa tırmanmak
  • Enstrüman öğrenmek
  • Fotoğraf çekmek
  • Gezip dolaşmak
  • Spor yapmak
  • Resim çizmek
  • Maket yapmak
  • Koşmak
  • Koleksiyon yapmak
  • Pasta & Kek yapmak

 

be happy

 

Zaman yönetimini gerçekten etkin ve verimli bir biçimde hayatımıza uygularsak ne sosyal hayatımızda ne de iş hayatımızda acele etmeye, koşturmaya gerek kalmaz.

Unutmayın, çalışmaların sonu hiçbir zaman gelmeyecek ve idealleri olan kişilerin hedefleri de hiç bitmeyecek. Ne yapmaktan hoşlandığımızı keşfedelim, yeni hobiler edinelim ve hayatı yaşarken yaşamayı unutmayalım. 

Hayatı başta kendinize, sonra ise hiç kimseye zorlaştırmadan, keyifle yaşamanız dileğiyle.

Comments

18/03/2015 at 13:24

Bu konuda bizim ajans içerisindekiler bayağı şanslı gözüküyor. Patronumuz “Daha akıllı çalışın,
Daha çok değil.” felsefesiyle gidiyor. Bu sayede işler daha iyi bir şekil alıyor, kendimizede vakit ayırabiliyoruz.

Bu tarz felsefeler oluşturarak robot olmadığımızı hatırlayıp düzenli bi iş hayatına sahip olabiliriz diye düşünüyorum.



18/03/2015 at 13:46

Harika yazı sunmuşsunuz Ceyda Hanım, kızlar sizden örnek almalı 🙂



18/03/2015 at 13:56

Şu sınırlı hayatımız da “iş” denen kavramı çok yanlış anlıyoruz. Bunu farketmekse her geçen gün daha da zorlaşıyor. Farkındalık yaratan bir yazı, başarılar.



19/03/2015 at 17:08

Benzer sorunları İstanbul’da yaşadığım/çalıştığım dönemlerde sıkça yaşıyordum. Çözümü Sakarya’da yaşamakta buldum. Güya “yüksek teknolojili” şirketler insanın hayatını deyim yerindeyse sömürüyor. Bitmeyen mesailer, trafikte geçen zamanlar… Bir arkadaşınızla buluşup bir şeyler yapmak istediğinizde bile öncesinde ve sonrasında eziyet çekiyorsunuz. Özellikle bilişim gibi sektörlerin şehir bağımsız olduğunu düşündüğüm için küçük şehirleri oldukça avantajlı görüyorum. Şuan en son istediğim şey İstanbul’a geri dönmek. 18:00’de işten çıkıp 18:15’de evimde olmak ya da 18:30’da arkadaşlarıma güzel bir akşam yemeği yiyebilmek, sonrasında çeşitli aktiviteler yapıp 22:00’de eve dönebilmek muazzam bir nimet. 🙂



bilal islam
15/04/2015 at 16:48

Ben hobilerle mutlu olmuyorum.Yine mutlu oldugum şey güzel kod yazmak.Yani hiç bir zaman bitmeyecek bu sıkıntı dediğiniz işi yaparken mutlu olmak istiyorum.İşte yapamadıgım için zorla kendime hobi edinmek istemiyorum.O zaman ne yapmam lazım ?

Yani şirket kendini düzeltsin ben düzgün iş yapayım ve yapsınlar istiyorum bundan mutlu oluyorum .Bunun olması mümkün mü ? Kime sorsam bunu düzeltmeye değil yönetmeye çalış diyor.Ya bu deveyi güdersin ya da bu diyardan gidersin diyor.Kesecem en sonun deveyi.Bu çaresizlik içine neden hapsediyor insanlar kendini.



12/05/2015 at 15:46

güzel yazı olmuş Ceyda Hanım. Gerçekten çalışmak tabiatımıza aykırı 🙂



Unknown
28/05/2015 at 02:18

Belli senin iç iş dememin sadece illa bi firmaya girip başkları için, seni yöneten kişilerle falan çalışmak demek olduğu. Yaw cidden hayatın içindeki hatta bazı somut problemler neredeyse hiç yazılıp çizilip çizilmiyor mesela tuvalet gibi.

Benim sorguladığım şuydu; cidden hayatın amacı ne ki en başta? Ne demek istediğimi internetten tabii ki anlatabilmem mümkün değil.



31/08/2015 at 15:24

Yazınızı son derece akıcı ve etkileyici buldum.



Ceyda Anıl
31/08/2015 at 18:01

Ne mutlu bana! 🙂



Unknown
31/10/2016 at 14:53

@Türkiye gerçeğinde, makalede anlamadığım kısımlardan birisi bu yani nedir bu Türkiye gerçeği, bu ülkeyi bu anlamda diğer ülkelerden farklı kılan? Kendi tabirimle söyliyecek olursam şu dışa bağımlı yaşama olayı sadece bu ülkeye mi özgü yani diğer ülkelerin vatandaşları bu konuda çok mu rahatlar bize göre?



Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *